EDGAR ALLAN POE- Düşlerin Romantik Kuzgunu
EDGAR ALLAN POE
“Tam uykuya dalmak üzere olduğunuz o anı düşünün. Henüz tamamen dalmadan, yarı uyanık olduğunuz o en son an. Uykuya teslim olmadan, o son çizgide, tuhaf düşler görürsünüz. Ama o sırada uyursanız, bu düşlerin tümünü unutursunuz.
İşte ben, o son çizgiden geçip, uyanıyor ve orada gördüğüm garip düşleri yakalıyorum. Benim yazdıklarımın bir kısmı da bu düşlerdir zaten!”
Edgar Allan Poe /Bütün Hikayeleri
Tufan’ın “EX LIBRIS” kütüphanesinden bana ziyarete gelen kitapların içinden Edgar Allan Poe’nun “Hikâyeler” serisine başlıyoruz. O, “L” aşığı adam, “Hayaletli Saray”ında omuzunda “Kuzgun”uyla oturur. Tüm evrenin değişik iklimler ve koşullardaki halini zihninde dramatik bir şekilde sahnelerken, satranç otomatına uzaktan bakar, iskambil kartlarını karıştırarak sihirbazlık numaraları yapar. Zamanı bazen geleceğe sarar, bazen de geçmişe. Kimi zaman bir girdabın içindedir, kimi zaman ay ışığının gümüş kollarında… Biraz acı ve hüzünle soslanmış diyaloglarında bolca gizem, metafor, ve ince bir zekâ vardır.
Edgar Allan Poe & Kuzgun
Edgar Allan Poe, Amerikan edebiyatında romantizm akımının önemli figürlerinden biri olmasının yanı sıra ülkesinde kısa öykünün ilk yazarlarından kabul edilir. 1945’te, iki gazetede yayınlanan şiiri “Kuzgun”, Edgar Allan Poe’nun geniş çapta ün kazanmasını sağlar. “Kuzgun” kelimesi Poe’nun lakabı olur ve onun bir “gölgesi” haline gelir.
Şairliğinin yanında kendinden sonra gelenleri etkisi altına alacak boyutta bir kurgu hikaye yazarıdır.
Polisiye türünün mucidi olarak bilinmesinin yanında bilimkurgu türüne de katkıda bulunduğu öne sürülür. Poe ve eserleri dünya çapında edebiyat üzerinde etkili olmasının yanı sıra edebiyat dışında Kozmoloji ve Kriptografi üzerinde de etkisini göstermiştir.
“Morgue Sokağı Cinayetleri” öyküsünün kurgu karakteri “C. Auguste Dupin” 1841 yılında Poe tarafından yaratılmıştır ve edebiyat tarihinin ilk gerçek dedektiflik öyküsü olarak değerlendir.
Edgar Allan Poe & Sherlock Holmes
Sherlock Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle şöyle belirtmiştir: “Poe’nun dedektif öykülerinin her biri ortaya çıkan tüm bu tür edebiyatın kökleridir.” Bu öyküde Dupin karakteri, Sherlock Holmes ve Hercule Poirot gibi sonraki birçok hayalî dedektifin kullanacağı edebi araçları ilk defa kullanır. Dupin karakteri, Poe’nun daha sonraki Marie Rogêt’nin Sırrı ve Çalınan Mektup öykülerinde de yer alarak ilk seriyi oluşturur.
Poe ve eserlerine edebiyat, müzik, film, televizyon ve popüler kültürün tüm alanlarında sıkça rastlayabilirsiniz.
Mekanik Türk
Robin Wasserman’ın “Soğuk Uyanış” serisinde otomat hakkındaki yazısında Mekanik Türk’ten etkilenerek bahseder. Poe’nun “Maelzel’s Chess” hikâyesinde bahsedilen “Mekanik Türk” gerçekten varmış. Viyana’da İmparatoriçe Maria Theresa’nın hizmetinde çalışan mekanikçi Wolfgang von Kempelen tarafından yapılmış, bir masa ve bir insan modelinden oluşan mekanik satranç oyuncusu bir otomat. 120 cm uzunluğunda, 105 cm genişliğinde ve 60 cm yüksekliğinde, Akçaağaçtan ve üzerine satranç tahtası çizilmiş tekerlekli bir kabinet önünde oturan bıyıklı, sarıklı ve pelerinli bir “Türk” figüründen oluşuyor.
Kurularak çalışan Türk, pek çok oyunda rakibini yenmeyi de başarıyor. Türk’ü izleyenler onlarca yıl boyunca onun sırrını çözmeye çalışmışlar. Edgar Allan Poe en akılcı çözümleri üretenler olmuştu.
Tarih boyunca 15 satranç uzmanı ve ustası Mekanik Türk’le karşılaşmış. Mekanik Türk “Büyük Filedelfiya yangını”nda yanarak tarihe karışmış.
Poe & Kuzgun & Vikingler
Poe’nun lakabı olarak anılan “Kuzgun” halen, yazılmış en ünlü şiirlerden biridir. Kuzgun, kargagiller familyasından zekâsı, büyüklüğü ve simsiyah olması ile dikkat çeken bir kuş türüdür. İskandinav mitolojisinde Vikinglerin tanrısı Odin’i bilgelik, şifa, ölüm, kraliyet, darağacı, bilgi, savaş, zafer, büyücülük, şiir, çılgınlık ve runik alfabeyle ilişkilendirir ve Odin’in 2 kuzgunu vardır: Kuzgunlar ona dünyadan haberler getirir ve birinin adı Huginn (düşünce) ve diğerinin adı Muninn’dir. (hafıza).
Poe’nun Kuzgun’u , sevgilisini kaybeden genç bir aşığın sorularına, bildiği tek kelimeyle “nevermore” diye cevap verir.
Bu etkileyici lirik şiirin en sevdiğim çevirisi, gazeteci, şair, oyuncu yazar rahmetli Ülkü Tamer’e ait olanını da, her iki sanat devinin ve “Dünyanın Karşısındaki Evimizin” balkonundan hiç eksik olmayan, bize hediyeler getiren “Kuzgunlarımızın” anısına buraya bırakıyorum.
Keyifli okumalar!
KUZGUN
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
“Bir ziyaretçidir” dedim, “oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?”
Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore’dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore’dan,
Adı artık anılmayan.
İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
“Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?”
Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
“Özür diliyorum” dedim, “kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan.”
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.
Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, “Lenore” geldi uzaklardan,
Sonra yankılandı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.
Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
İrkilip dedim: “Muhakkak panjurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan…”
Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun panjuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas’ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.
Gururlu, sert havasına karakuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
“Gerçi yolunmuş sorgucun” dedim, “ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı “Hiçbir zaman” olan.
Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: “Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan.”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
“Anlaşılıyor ki” dedim, “bu sözler aklında kalan;
İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman.”
Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun’u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: “Hiçbir zaman.”
Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun’a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore’un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!
Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
“Aptal,” dedim, “dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan.”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
“Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n’olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan…”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
“Şu yukarda dönen gökle Tanrı’yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi?
Buluşacak o Lenore’la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
Kalkıp haykırdım: “Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!”
Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”
Oda kapımın üstünde, Pallas’ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak – hiçbir zaman!
Çeviri: Ülkü TAMER
KİTAP KÜNYESİ
Adı: Edgar Allan Poe – Bütün Hikâyeleri (2-3-5)
Yazar: Edgar Allan Poe, Dost Körpe (Çevirmen)
Kitabın türü: Edebiyat, Hikâye (Öykü)
Sayfalar: 270/2 – 288/3 -279/5
Yayınevi: İthaki Yayınları
2 cevap
[…] saydığım başlıkların içeriğini, Edgar Allan Poe incelemelerim gibi , zaman içinde farklı yazılarla […]
[…] Edgar Allan Poe’nun meşhur “Girdap’a İniş” öyküsünü hatırlayın ve He’ershingenmosiken şifresini bulun. Masalların dışında üçlü bilmeceleri de seveceğinize eminim. Nuh’un gemisi bölümünü de dikkatli okumanızda fayda var. Hikâyenin bütününe ve finaline ilişkin bağlantı noktaları ve ipuçları buralarda gömülü. […]